bugün

entry'ler (1104)

ekrem imamoğlu

adamın birisi ramazanda her gece sahura kalkar yemeğini yer ama orucunu tutmazmış. herife boş yere hizmet etmekten bıkan karısı patlamış artık "be adam madem oruç tutmazsın neden her gece bana sofra hazırlatırsın"? diye sormuş
adam da "ne yani karı, hepten mi gavur olak"? demiş.

ekrem imamoğlu'nun da durumu tam da budur işte.
be adam; madem aday olmayacak(s)tın, madem böyle bir niyetin yoktu, madem senin genel başkanının da seni aday göstermek gibi bir niyeti yok, neden bir senedir il il bütün ülkeyi gezip de miting yaptın?
bim'de kasiyer olsan iki gün arka arkaya işe bi saat geç gelsen kapının önüne koyarlar, sen büyük şehirden sorumlu belediye başkanısın. madem seçimle bir işin yok, neden işinin başında durup seçildiğin görevin başında durmadın?
bu kadar miting, bu organizasyonlar, ses sistemleri, sahneler platformlar hangi bütçeden, neden, nereden karşılandı?
sebebi neydi?
zaten seçileli yok denizin, yok kayağın, tatilin bitmedi.
orada pir sultan şenliği, burada bilmem ne festivali ülkeyi youtuber gibi gezdin durdun.
amacın neydi arkadaş?
sen de hikayedeki gibi hikayeden "hepten gavur olmayak" mı? dedin nedir yani hayırdır?

27 mart beylikdüzü medicana rezaleti

27 mart Pazar akşamı babam aniden yere yığılarak hastanelik oldu. Ben o sırada şehir dışında olduğum için haberi biraderimden aldım. Kendisi beni ambulanstan arayıp babamın aniden düşerek sağ tarafının felç olduğunu ve ambulans ile Okmeydanı hastanesine götürüldüğünü söyledi. Ben de en hızlı şekilde yola çıkarak istanbul’a ulaşmaya çalışırken diğer yandan bilgileri almaya çalışıyorum. ilk önce Okmeydanı olarak karar verilen hastaneden vazgeçilip memorial’a alınacağını söyledi. Daha sonra nedendir bilinmez memorial’da olmayan işlem her ne ise Bakırköy sadi konuk hastanesine gittiklerini söyledi. Ben Bakırköy istikametinde iken tekrar gelen bir telefonla sadi konuk hastanesinde yoğun bakım yeri olmadığı için beylikdüzü medicana hastanesine götürüldüğünü haber aldım. Beyninde bir pıhtı atmış ve bu pıhtı sonucu vücudun sağ tarafı felç olmuş, acil şekilde anjiyo ve yoğun bakıma girmesi gerekiyormuş. Bu acil durumda benim sayabildiğim ve takip edebildiğim kadarı ile üç hastane gezilmiş dördüncüsüne gidiliyordu.
Beylikdüzü medicana hastanesine vardıklarında acilden 112 ile giriş yapmış hasta için anjiyo ücreti olarak 3.000 lira talep edilmiş. Hastaneye hastanın 112 ile geldiğini, yapılacak tüm işlemlerin servis hariç ücretsiz olması gerektiğini telefondaki görevliye söyledim. Kendisi müdürünü arayıp soracağını söyledikten on saniye sonra müdür beyin inisiyatif kullandığını ve bu ücretin alınmayacağını söyledi. Yaklaşık beş saatlik bir yolculuktan sonra nihayet vardığım hastanede babam sadece yoğun bakıma alınıp yatırılmış, bir serum bağlanmış öylece bekletiliyordu. Bu aciliyette bir durum için neden beklendiğini sorduğumda daha 1 saat önce anjiyo için para isteyen hastanede anjiyo yapabilecek doktor olmadığı için ameliyatın ertesi gün sabah yapılacağını söylediler. Kendisini otuz saniye kadar görebildim. Konuşma zorluğu, yüzün ve vücudun yarısında hareketsizlik ile yüzünde şişlik ve morluklar vardı.
Sabah ameliyat için gittiğimizde ameliyata gerek olmadığı, elzem bir durum olmadığı, hastayı bir başka hastaneye yoğun bakıma sevk edeceklerini söylediler. Akşam ücretini istediğiniz anjiyo neden sabah yapılmadı? Akşam ücreti ödense bu ameliyat yapılsa boşa mı yapılacaktı? Yoksa hasta 112 den girdiği için mi ameliyatın yapılmadığını sordum ama cevap yok. Şimdi böyle uygun gördük dediler.
Dilerseniz hastayı servise çıkartabiliriz ama servis paralı dedi doktor bey.
Peki yoğun bakımdaki hastayı neden bir başka hastaneye yoğun bakıma gönderiyorsunuz? Yoğun bakımlık durumu var ise neden buradan servise gönderelim diyorsunuz? Yoğun bakımlık bir şey yok ise neden yoğun bakım için başka hastaneye sevk ediyorsunuz diyorum ona da cevap; yoğun bakımda yer yok oluyor. E şimdi yattığı yoğun bakım değil mi dediğimde ise asıl cevap geliyor “bizim hastalarımız sırada bekliyorlar” yani parasını ödeyen 112 ile gelmemiş kendi hastaları.
Bu arada hastaneden ekipriz raporu istiyorum. Bu raporu vermeden yerinden oynatamazsınız hastayı diyorum raporu da hileli veriyorlar. Rapora göre güya yakınlarına ulaşılamamış. Bu şekilde kendilerini kurtarmayı mı planlıyorlar anlayamadım. Yani hastanın yakınına ulaşamadık biz de anjiyo riskini almadık demeye mi getirecekler meçhul. Hasılı raporda yazılı, hastaya yapılmış hiçbir hiçbir işlem yok.
Her saniyesi değerli olan müdahale sabaha erteleniyor, beyninde pıhtı olan, bir yanı felç hastayı bir serum ile sabah ettiriyorlar.
Daha sonra hiçbir test, tahlil, mr vesaireye bakmadan doktor hastanın yüzüne bakarak anladığı kadarı ile aslında sevkinde gereksiz olduğunu düşünüp hemşireye beni aratıp hastayı taburcu ediyoruz gelin alın dedirtti.
Bakın; sağ yanı felç, beyninde pıhtı var, yapılan tek şey serum vermek, adam değil hastaneden çıkmak konuşamıyor bile, bu hastaya acil müdahale etmek şöyle dursun, bir hastaneye göndermek de şöyle dursun alın evinize götürün dediler.
Ben de bu hastanın hiçbir şekilde bu hastaneden eve gitmeyeceğini, sevki de kabul etmediğimi söyledim ama içim rahat etmedi. Belli ki bu hastanede iken babamın hayatı tehlikede, bakmayacaklar. Peki dedim sevki kabul ettim. Bu sefer de anjiyo imkanı olmayan bir yoğun bakım hastanesine sevk etmişler. Sabah kadar orada ilaç ile müdahale edeceklerini, sabah bir sonuç alınmazsa anjiyo için bir başka hastaneye götürüleceği, oradaki anjiyo sonrası tekrar hastaneye yoğun bakım için geri getireceklerini söylediler. Şimdi pazartesi saat 21. Olay gerçekleşeli 30 saat oldu. Her saniyesi önemli bu olayın daha sabah olmasını, sabahki duruma göre öğlen gibi bir başka hastaneye sevkini bekleyeceğiz. Tabi gittiği hastanede ne derler, alın gidin mi derler, ilgilenirler mi? bilemedim.
Yoğun bakımdaki yerlerini maksimum kazanç için insan hayatını tehlikeye atmak pahasına satmaktan çekinmeyen, kural, kanun, ahlak, etik tanımayan medicana beylikdüzü hastahanesini kime nereye şikayet edeceğimi şaşırdım. Bu şikayet kısmı sonraki iş, şimdi yoğun bakımda olduğu için gidip göremediğim durumundan haber alamadığım babamı hele bir şu sağlık(?) kumpasından bir kurtarayım, sonrası Allah kerim.

(edit imla)

sevgi anlaşmak değildir

sevgi anlaşmak değildir
bedelli de sevilir
bazen küçük bir an için
100 dalır verilir.

covid 19 delta varyantı

bu hintliler çinlilerden beterdir. çinliler yarasa yer maymun götü kemirir en fazla.
bu hintlilerin şiva dedikleri bi kahpe tanrıları var misal, hah, ona tapanlar ölü eti ve bok da yiyorlar.
dedim ki bu hintlilere tövbe virüs bulaşmaz, ancak bir hintli virüse bulaşabilir. netekim öyle de oldu.
hani bir adam ufak önemsiz bir suçtan hapishaneye girer ya, girer de orada kendisine hırsız, it köpek çakal, namussuz, dolandırıcılardan bir arkadaş çevresi edinir de hapishaneden daha azılı bir suçlu olarak çıkar ya.
hah, işte delta denilen hint varyantı da budur. hintliye giren virüs "hamuğagooiimm, la bu içeridekilerin yanında ben meleğim la" diyerek girdiği bünyeden mutasyona uğrayıp daha azılı şekilde dünyayı sarmaya başladı.
rabbim vermiş karnabahar pırasa
be hamuğagoduğm neden yersin yarasa?
derken, bir sabah erken..
LAN N'OLDU BE!!!

corona virüsü

yav arkadaş, bu millet kolunu sivrisinek ısırsa koluna serumu takıp yalandan gözlerini kapatıp baygın pozu verip facebook'a yükleyen bir millet. ilgi orospusu herkes. fakat güya bu memlekette 948 (küsüratlı olsun ki inandırıcı olsun) corona virüsü vakası varmış ama devlet saklıyormuş.
yav he he. insanlar kendileri de saklıyorlar hastane çalışanları da saklıyorlar o 948 kişinin tanıdıkıları da saklıyorlar ve bunu bir tek dünyayı yöneten iki gizli güçten haberi olan enişten biliyor bunu da sana o söyledi.

şişirilmiş bir balondur

(bkz: zeplin)

gemide filminin müziğine yapılan yorumlar

bir şekilde aynı frekansı yakalamış insanları enteresan şekilde bir araya getiren yorumlardır.
özellikle müziği dinlerken daha anlamlı gelmektedir.
http://www.youtube.com/watch?v=Ituzi_-9RJI

tutunamayanlar dizisi

bilip bilmeden insanların mizah dizisi dediği hededir.
yav arkadaş siz hiç mi seinfeld, hımym, arrsted development izlemediniz. hadi onları kaçırdınız hiç mi aziz nesin okumadınız? hiç mi ferhan şensoy'a, deve kuşu kabare'ye denk gelmediniz? hadi onlara da gelmediniz kemal sunal'ı da mı duymadınız? ha babam da mı izlemediniz? sizin hiç mi mizahi alt yapınız yok? gani müjde kaygısızlar, sıdıka, bir demet tiyatro, gırgır, fırt hıbır ve hbr, çarşaf, deli ziya muhlis bey avanak avni hiç mi bir şey katamadı size?
yav siz buna nasıl mizah komedi vesaire yakıştırması yapabiliyorsunuz? neresine, ne zaman nasıl gülüyorsunuz Allah aşkına ya hu?
yav en kıyı kenar kahvehanesine gidip batak oynayan bi masaya yancı olun 5 dakika içinde şu diziden daha komik şakalar duyacaksınız.
ya siz neyin peşindesiniz arkadaş?

gökhan semiz

bu gün doğum gününü kutladığımız güzel insan.
bu dünyadan bir gökhan semiz geçti. unutulmayacak .)
12 Ocak 1969 istanbul.

gaye su akyol

büyük bir hevesle konserine bilet aldığım ancak organizasyona kısa süre kala hiçbir açıklama gösterilmeksizin konseri iptal olan sanatçı kişiliktir. olabilir insani bir durum vardır desem de iki gün sonra aynı tarihe bir başka mekanda konser ilanını görünce vaaay bee.. dedim.
sizin için bilet alan, sizi bekleyen insanlara "buyurun o biletler burada da geçerlidir" demek maliyeti mi kurtarmadı gaye hanım?
bu mudur sanatçının dinleyenine verdiği değer?
bu saatten sonra eşitlik hak hukuk gak guguk söylemlerini kim takar. anlaşılan o ki insanlar arasında da herkes eşittir ama bazıları daha eşittir .)

gonca vuslateri

nedenini sebebini bilmediğim halde arada rüyamda gördüğüm cici bebe. bazen taksimde sarhoş yalpalayarak sarmaş dolaş yürüyoruz, bazen sahilde dondurma yalıyoruz filan.
kim bilir, belki bir gün aynı savaşta atlarımıza binip
düşmanın gözüne mandalina kabuğu sıkarız birlikte?

ekşisözlük

burayı da orayı da sizler gibi takip ediyorum ve gözlemlerim orada başlıktan çok içerik girilmesi burada ise sürekli başlık açılması. orada aktif bir üyeliğim yok içini bilemem kim neyle karşılaşıyor ancak burada girdiğim yazılar alakasız eksi alabiliyor. orası önemli değil de bir görüş belirtip konu ile alakalı fikir istediğim bir kaç başlık haberci ekranı gibi aşağıya doğru kayıp gidiyor bir satır görüş belirtilmiyor.
kısacası ekşi sözlük dışarıdan bakılınca içerik olarak daha zengin, başlıklar daha katılımcı görünüyor. buradaki başlık ve arkasından girilen yazıların sayısı ile orası karşılaştırılınca inkar edilemez bir gerçek bu.
bir de buradaki bilmem nereli kız, laik erkek vs yobaz güvercin gibi abuklukların orada nadiren görülmesi de kalite olarak fark yaratıyor.

arazi lastikleri

azrail lastikleri diye okuyup insanları ölüme götüren hatalı üretim lastikler var zannettim iyi mi .)

google haritalar için ücret talep edilmesi

bu gün aldığım 544'lü bir numara ile işletmemin google haritalarda gösteriminin devam edebilmesi için 3 senelik 100 lira ödeme yapılmasını istemesi ile dikkatimi çeken olay. bildiğim kadarı ile 2012 senesinde çıkan bir uygulama ile google haritalar ayda 25,000 binlik gösterim sonunda artı her 1000 görüntüleme için 4 dolar talep ettiğini açıkladı.
daha önce bir iki kere google'dan arandım ama bu aramalar google merkezinden geliyordu yani yurt dışı aramalardı ve 544'lü değildi.
acaba bu yeni nesil bir dolandırıcılık taktiği midir? 10 seneyi aşkındır 5 internet sitem ile google haritaları kullanan birisi olarak ilk defa böyle bir şeyi duyuyorum. itibar etmedim "peki silinebilir" diyerek görüşmeyi sonlandırdım.
haritaları kullanan arkadaşların böyle bir konuda bilgisi var mıdır?

05 07 2019 kapıkule halkalı treni eziyeti

kulağımla sevişmekten keyif alan martıların uyunmamış sabahında düştüğüm tren istasyonunda istanbul'a dönmek için bekliyordum. muhtemelen öğrenci olan bir kızın gülümsediği kediyi "ben de hayvan severim ben de universite okudum, benle sevişsen ya la?" tavrı ile severek hatuna işvelenen uzun saçlı bir zibidi, erkek arkadaşı ile kemirmek için bir torba simit almış şişman bir abla, bir iki de nuri bilge filminden rol çalmış uzaklara bakıp sigara çeken adam toplam mevcudumuz.
az kişi olduğumuz için tren geldiğinde insan standartlarında itişmeden bindiğimiz trenin istanbul'a kadar değil, yol bakım çalışması olduğundan çerkezköy'e kadar gideceğini, oradan da otobüslerle istanbul'a taşınacağımızı söyledi kondükçü amca. oysa internette bilgilere, kalkış varış saatlerine, hatta ara duraklara kaçta varacağına kadar bakmıştım. böyle bir bilgi orada yoktu?
neyse, kaderimizse çekeriz deyip kulaklığı taktım, zaten o ara durak bilgileri de tutmadı. kimi yere 15 kimi yere 5 kimi yere 30 dakika farkla nasıl varabildik onu da anlamış değilim. sanırım zamanı büktük nilüfer!
çerkezköy'e geldiğimizde tren boşaldı, bir yandan da insanlar biniyordu. "siz nere la? bura trenin son durağı?" dediğimde "heralde tekirdağ'a gidiyor" diye bindi birisi. o da ne trenin ne de kendisinin nereye gideceğini bilmiyordu. mukadderat. bu arada, tekirdağ'a tren olduğunu da bilmiyordum.
trenden inenler kalabalık olunca medeni insanların seviyesinden arsız mülteci seviyesine geçiş yapmakta pek zorluk çekmedi kimsecikler. güneşin altında beklediğimiz yaklaşık 30 dakikanın ardından pos bıyıklı devrimci bir amca halkı bir olmaya, isyan çıkartmaya ve hakkımızı aramaya zorlayan bağırışlar ile dolaşmaya başladı. pos bıyıklının isyan! devrim! çığlıklarına başı örtülü bir ablamız "e yol tamiri varmış ne yapsın adamlar? yapmasınlar mı yolu?" diyerek karşılık vererek huzur ve güven ortamını tam sağlamışken sakallı bir dede "iş bilmeyen acemiler başa geldi böyle oldu" diyerek seçim sonuçlarını tcdd'ye bağlayarak kafaları hepten allak etti.
derken eski topkapı otogarından emekli eski otobüsler göründü ve trenden dökülmüş yerli mülteciler bir anda otobüse doğru koşmaya başladı. oysa otobüsün tekerlekleri vardı ve zaten bize doğru geliyordu. neyse, gelin arabası gibi önü kesilen otobüs kimseyi çiğnemeden durdu ve insanlar 10'ar kişi aynı anda tek kapıdan geçmeye çalışarak otobüsün kapısına hücum ettiler. ardından gelen ikinci otobüsü gören beklemedeki uyanıklar oraya doğru yönelirken çakal abiniz üçüncü otobüsün duracağı yeri tahmin ederek zaten yerini almıştı kaldırımda.
herkesler bindi ahhan da gidecez derken polis amcalar geldi. "hele bi durun yiğidolar? nerede evraklar?" diyerek aldı otobüs şöförlerini aşağı. la, tcdd, yani devletin kurumunun kiraladığı ve devletin yolcusunu taşıyan otobüsün ne evrağını soruyorsun?
valla sormayaymış iyiymiş, birisinin ruhsatı yok ötekisi çekme belgesi ile çalışıyor, şöförlerde src yok vesaire vesaire. anam, polizaylar da otobüsü bir saat rehin aldılar mı? lan 7 kişi bi danayı 45 dakikada kesiyor 5 polis üç otobüse bi cezayı bir saatte kesemedi. bir otobüsü de bağladılar.
uzun bekleyişin ardından elimdeki bilgilere göre değil o durakta, evde olmam gereken saatte otobüs nihayet hareket etti. bu arada, kliması çalışmayan kapıları kapalı sıcacık otobüsümüzde nasıl da mutluyduk anlatamam. bu sıcaklık yol boyuna sürdü. klima ne la? olan oldu artık neyse ne deyip kulaklığı tekrar taktım, "fena da gitmiyoruz yol açık" derken.. hay şom ağzıma victoria mankenleri zçsın yol bi kilitlendi, kaldık öyle otobanda. meğerse yol bakımı yapan sadece tcdd değilmiş. yol tek şeride düşüyor (muş bilmem kaç km ötede, anca fark ettik yanına varınca) ondanmış bu sıkışıklık. neyse, tam tek şeride geçip çilenin sonuna geldik bitti derken önümüzdeki tır bir arabaya çarpınca bu sefer kontağı da kapatıp beklemeye başladık. (çağır yavrum victoria kızlarını aaağzıma aağzıma)
kaza sahipleri ne yaptı ne etti bilemem ama bir süre sonra yolu açtılar. bu sefer de bizim şöförü efkar mı bastı nedir bilinmez, adam ayağını gazdan çekti nazlı nazlı gidiyor. ben ise bu kadar uzun yol ve içtiğim suların ardından çalkalanmış soda şişesi gibi gelen çişimi nereye kadar tutabileceğimi düşünüyorum. işin tuhaf yanı, ben o kadar sakinim ki beni tanıyan korkar, hayra alamet değil bu iş diye. ama bişi de yok ha, bayaa sakinim. kendimi takdir ettim. şöföre "çişim var az gaza bas" deyip geri oturdum ancak sıkıntıyı anladım. şöför yolu bilmiyordu. yanına gittim açtım haritaları işaretledim halkalı tren istasyonunu, bi navigasyondaki abla söylüyor bi de ben tekrar ediyorum şöför duysun diye. sanırsın ses sistemi bozulmuş cuma namazındayım da avludaki cemaate hocanın delay efektini veriyorum, "smiaalaaahuuuulimen hamideeeeehh" der gibi "300 metre sonra çatalın sağından hafifçe devam et" diye fısıldıyorum şöförün terlemiş sağ kulağına. otobüsteki mültecilerden bazıları "kaptan orası tıhalıdır sen şordan gaç" telkinlerini sinirlenmiş imamın yüksek ses tonu eaallaaaahuekberrr efekti ile "çatalın sağındannnn" diye tekrar ediyorum, biraz da çişin verdiği huzursuzluktan tehditkar bir ton ile tabii.
bilinmez yolları, "sağdan gaaç ora tıhhalıdır" seslerini bastırarak en sonunda istasyona ulaşıyoruz. ensarına kavuşmuş muhacirler olarak sevinçle dökülüyoruz otobüsten. kibarlık zamanı değil, artık çalkalanmış soda şişesini tutmak çok zor, önüme çıkan ilk binaya soruyorum "nere işeyebilirim?" bana 300 metre ötedeki garı gösteriyorlar. "lan! siz buraya işemiyor musunuz Allah'sızlar!" diyerek koşuyorum gösterilen yere. bir iki görevli abiye ablaya sorarak anca bulduğum tuvaletin kapısına yaklaşırken fermuarı açmaya başlıyorum, o derece artık!
tek el duvara yaslanmış bir el iş görmekte. şener şen ustamızın rahmetli kemal sunal'a "düşünsene lo, bir elin canoda bir elin çiköftide" repliği gibi düşün. öyle bir keyif. o upuzun boktan yolculuğun en keyifli anı. otobüste uzatsalar "al kçına sok" diyecekleri portakallı kekleri acun'dan sörvavyvırda kazanınca çığlık atan salakların mutluluğu kaç kuruş bunun yanında? bence tarih yeniden yazılmalı, her şeyin adı baştan konulmalı. felsefenin bile; iŞiYORUM, ÖYLEYSE VARIM!!!

herkesi mutlu edemezsin çünkü lahmacun değilsin

acundur o, lahmacun olsa duramazsın.
tanım; sanat sepet olayının tarak kürek kıvamına getirilmiş güncel edebiyat(?) artığının son eseri.

turknet

kısaca allah belalarını versin diyebileceğim hizmet. arıza kaydı bile oluşturmak için 9 kere bağlantının kopup gelmesini bekledim. olmadı telefonla aradım otomatik mesajla arıza kaydı aldılar. türk telekomu bile arar hale geldim ya daha ne diyeyim bilemedim.

rakı masası sohbetleri

Masa açılış ve mezelerin dağıtımı;
Nerde bu bıçak a.q.?
Yoğurdu cacık yapak mı tartışması.
Bu nassı peynir la babaane dudağı gibi?
Buzu ver amk!

ilk kadehlerden sonra;
Olm ilk ben koydum işte git bu sefer sen getir şişeyi
O değil de moruk, şurdan güzel bi müzik açsana bu ne dangır dungur?
Senin bi karı vardı neoldu la o?
Ya skecem bunları oynayacağı topu hocam. Alacaksın Sabri'yi forvete.

Bir kaç çok kadeh ortası;
Şşş huop, o benim sigara la, seninkisi ağzında
Din diyanet sohbetleri.
Skecem bu hükümetin işini aga, alacan Sabri'yi cumhurbaşkanlığına.

Bir kaç çok kadeh sonrası;
Senin bi karı vardı neoldu la o?
Hocam skecem böyle karıyı ya, aslında alacan Sabri'yi yatağa.
Olm sen git işte bakkala al bi şişe daha, al parasını da veriyim a.q.
Hükümeti devirdikten sonra koalisyon arayışları

ikinci şişe ortasında;
Olm bu nası müzik la aç bi eski karıyı dinleyek
Din diyanet sohbetleri fetva mertebesi
Şşş la huop, o benim karı seninkisi altında
Sabri nerde la?

ikinci şişe sonu;
La skecem Sabri'yi, şöyle güzel bi orta aç da vuralım
Eski manitalara dini mesaj gönderme seviyesi
Aslında şamanlık iyi de hocam şaman tanrısında liderlik vasfı yok
Olm peyniri hanginiz cacık yaptı la?

Kapanış programı
Lan olm o yediğin Sabri'ydi lan?
Şurdan güzel bi hükümet aç da devirelim
Lan oğlum bakkalı hanginiz poşetleyip getirdi?
Eski manitalara toplu mesaj ve kapanış.

sirkeci halkalı banliyö treni

yıllardır kapalı olan ve güya aylar öncesinden verilen bilgi ile bu gün açılışının olacağı beklentisi olan ancak sene sonuna yetişirse ne ala hat. acaba hedef 2023 derken bu hattın açılışı mı kast edilmişti?
sahi, bilen var mı ne zaman açılır?

çok acil biri beni öpebilir mi

haberleri aç, her gün defalarca öpüldüğünü göreceksin delikanlı .)